Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İbn-i Teymiye, Mîlâdî 1268’de Harran’da doğmuştur. Önceleri, ilimde ileri seviyelere gelmiş; ehl-i sünnet i’tikadında iken daha sonra doğru yoldan ayrılmış bir kimsedir. Âlimlerin büyük çoğunluğu küfrüne fetva vermişlerdir. Hapiste ölmüştür. İbn-i Battuta, İbn-i Hâcer-i Mekki, İmâm-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, İzzeddin bin Cema’a, Ebû Hayyan
İbn-i teymiyye kimdir ?
*** İbn-i Teymiye, Mîlâdî 1268’de Harran’da doğmuştur. Önceleri, ilimde ileri seviyelere gelmiş; ehl-i sünnet i’tikadında iken daha sonra doğru yoldan ayrılmış bir kimsedir. Âlimlerin büyük çoğunluğu küfrüne fetva vermişlerdir. Hapiste ölmüştür. İbn-i Battuta, İbn-i Hâcer-i Mekki, İmâm-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, İzzeddin bin Cema’a, Ebû
Reklam
İmam Süyûtî [kuddise sırruhû], İbnü’l-Arabî’nin kitaplarının gelişi güzel herkes tarafından okunup okutulmasına karşıdır. Bu fikrini de açıkça, “Ona nisbet edilen kitaplara bakmaya rıza göstermiyor ve (sıradan) herkesin onları okumasına izin vermiyoruz. Bu konuda bir kimseye izin vermekten de Allah Teâlâ’ya sığınırız. İzin vermiyorum! İzin vermiyorum!” 329 demekte suretiyle dile getirmektedir. Bu tür (şatahat içeren) kitapların okunmasına izin ver- meyişini biri okuyan, diğeri de okutan açısından olmak üzere iki sebebe bağlar. Birincisi: Okuyan açısındandır. Ya bu kitapların sahih bir tevili yoktur. O zaman bu kısma giren kitapların okunması câiz değildir. Veya tevili vardır. Bu durumda okunması câiz olur. Ancak câiz olan kısma girse dahi bunların okunmasında bir fayda yoktur.Çünkü bu kitapları okuyan kimsenin amacı eğer ilim elde etmekse, ilk olarak yapması gereken şey, kendisi için el zem olan fıkıh, hadis, tefsir ve tüm bu ilimleri anlama ya yarayan alet ilimlerini tahsil edip öğrenmektir. Elzem olan ilimlerle uğraşmayı terkedip, elzem olmayanlarla meşgul olmak edep ve akıl kanunlarının dışına çıkmaktır.
İmam SüyûtÎ [kuddise sırruhû], “İbnü’l-Arabî hakkında geçmişte de günümüzde de insanlar ihtilafa düşmüşlerdir. Bir grup, onun veli olduğuna inanmıştır ki bunda isabet etmişlerdir”318 demek suretiyle İbnü’l-Arabî hazretleri hakkındaki fikrini başka bir yoruma ihtimal bırakmayacak şekilde açıkça ortaya koymaktadır.Ona göre, İbnü’l-Arabî [kuddise sırruhû] hakkında olumlu düşünce sahibi olan ve hatta onun veli olduğunu kabul eden birçok âlim vardır.
Hz.Hızır
İlk dönemlerden itibaren sûfîlerin; Hızır’ın [aleyhisselam] durumu ile ilgili görüşleri, onunla buluşmaları ve hayatta olduğuna dair fikirleri eleştirilmiş ve reddedilmiştir.297 Bu fikre karşı çıkan İmam Süyûtî [kuddise sırruhû], Hızır’ın [aleyhisselâm] hayatta olduğunu ifade sadedinde ulemadan deliller sunarak, “İbnü’s-Salâh: ‘Ulemâ ve sü- lehanın çoğuna göre Hızır [aleyhisselâm] hayattadır. Bunu inkâr eden bazı muhaddisler istisnadır.’ İmam Nevevî de Şerhu’l-Müslim’de, ‘Ulemanın cumhuruna göre Hızır [aleyhisselam], hay (hayatta) ve mevcuttur. Ehl-i salah, ehl-i ma’rife ve sûfîler arasında bu hususta ittifak vardır’ demişlerdir”298 demektedir. Ayrıca “Bu hususta birçok kimse kitap yazmıştır. Bu konu hakkında son olarak kitap yazanlardan biri de İbn Hacer’dİr [rahmetullahi aleyh]. Hızir’in [aleyhisselâm], Resûlul- lah [sallallahu aleyhi vesellem] ile buluştuğuna dair birtakım hadisler de vârit (gelmiş) olmuştur. Bu hadisler her ne kadar zayıf da olsalar, tariklerin (hadislerin geliş yolu) ve haberlerin çok oluşu, onları kuvvetlendirmektedir”299 diyerek bu konuda delillerin sağlam olduğunu anlatmaya çalıştığı görülmektedir. Kısaca İmam Süyûtî hazretleri, sûfîlerin dediği gibi, Kehf sûresinde bahsi geçen zatın Hızır [aleyhisselâm] olduğu kanısındadır. Bu zat ilm-i bâtın sahibidir. Ona göre Hızır [aleyhisselâm] bir insan olup, hayattadır ve ehlullah onu görüp konuşmaktadır. ****** 297 Süyûtî, Te’yîdü’l-Hakîka, vr. 80b. ,298 Süyûtî, Te’yîdü’l-Hakîka, vr. 80b-81a. 299 Süyûtî, Te’yîdü’l-Hakîka, vr. 81a.
İmam Süyûtî de [kuddise sırruhû] evliya sâdâtı arasında şöhret bulan abdal, nükaba, nüceba, evtad ve aktab denilen zevatın varlığına inanmaktadır. Bunların varlığına dair sayısız hadis ve nakiller bulunduğunu söyleyen İmam Süyûtî hazretleri, bu nakilleri bir araya getiren el-Haberü’d-Dâl alâ Vücûdi’l-Kutb ve’l-Evtâd ve’rı-Nü- cebâ ve’l-Abdâl291 adında bir risâle yazmıştır. Ona göre bunların varlığını inkâr edenler ilmi olmayan cahillerdir.
Reklam
Veliden Sudur Olan Şatahat
Şatah Arapça’da; hareket, kıpırdanma vb. gibi anlamları olan bir kelimedir. Konuşmada şatah, konuşurken ölçüyü kaçırmayı ifade eder.248 Şatah ya da şatahat, İlâhî feyiz ve kuvvetli tecellilerle coşan ve taşan velilerin taşkınlıkla gayri ihtiyarî söylediği; içinde iddiaya benzer tarzda anlamlar bulunan; zâhirî itibariyle şeriata aykırı düşen sözler
İmam Süyûtî hazretlerine göre hayattayken keramet gösteren velinin, ölümünden sonra da kerameti görülebilir. “Peygamber Efendimiz’in birçok mucizeleri ölü münden sonra zuhur etmiştir. Gaybden verdiği haber türünden mucizeleri de, İsa’nın [aleyhisselâm] nüzulü vb. gibi âhir zamanda vuku bulacak olan mucizeleri de zuhur edecektir. Bu mucizelerin, ölümünden sonra meydana gelmeleri onun doğruluğuna ve davetinin kıyamete ka dar süreceğine delalet ettiğinden bunların, Resûlullah’ın [sallallahu aleyhi vesellem] mucizeleri olduğu gerçeğini değiştirmez. Yine bu ümmetin içindeki evliyanın kerametleri de bu meyandadır. Zira bu kerametler Resûl-i Ekrem’in [sallallahu aleyhi vesellem] doğruluğuna delalet etmekte ve onun daveti zamanında gerçekleşmektedir ki bu da ha kikatte onun bir mucizesidir.”(Süyûtî, Bâhir, vr. 51a.)
Keramet
Evliyanın kerametinin hak olduğunu savunan İmam Süyûtî’ye [kuddise sırruhû] göre, diğer nebî ve evliyanın tüm mucize ve kerametlerinin kaynağı, Hz. Muhammed’in [sallaahu aleyhi vesellem] nurudur. Zira tüm nebîler, (aslında) bilgilerini Peygamber Efendimiz’in [saiiaiiahu aleyhi veseiiem] bilgisinden almaktadırlar.240 Ehl-i sünnet mezhebine göre, evliyanın kerametlerinin sabit olduğunu ifade eden İmam Süyûtî’ye göre; nebilere ait tüm mucizelerin (evliya için) keramet olarak vuku bulması câizdir.”241 Ancak mucizede var olan meydan okumanın, keramette olmaması şartıyla.242 Ona göre, velinin eliyle gerçekleşen keramet, aslında tâbi olduğu nebînin bir mucizesidir. Zira bu keramet veliye, ancak o nebîye tâbi olması, ona iman etmesi, getirdiklerini kabul etmesi ve şeriatıyla amel etmesiyle mümkün olabilir.243 ***** 240.bk. Ferzende İdiz, "imam Süyûtî’nin İlm-i Bâtına Dâir Bir Risâlesi: El-Bâ- hir fî Hükmi’n-Nebî bi’l-Bâtın ve’z-Zâhir”, Ekev, yıl 15, sy. 48 (Yaz 2011). 241 Süyûtî, Bahir, vr. 50b. 242 Süyûtî, eş-Şerefü’l-Muhattem, vr. 3a_b- 243 Süyûtî, Bâhir, vr. 51a.
Bunların(Evliyanin velayetinin) birtakım özellikleri vardır. Şöyle ki: 1. Veliler mâsum değildir. Mahfuz (korunmuş) dur. Mâsum günah işlemez, mahfuz işler; ancak günahta ısrar etmez. 2. Velilerde son nefeste imanla vefat etmek garantisi yoktur. 3. Veliden keramet zuhur eder; o da ihtiyaç olduğunda. Durup dururken keramet göstermek, velilikte söz konusu değildir. 4. Bir veli bin yıl ömrü olsa, bu süre içinde manevi kemalatta yükselse, bir peygamberin topuğuna bile varamaz.
16 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.